24 Aralık 2010 Cuma

Yazmaya Yazmaya...

Yazmaya yazmaya uzaklaştım herhalde ben blogtan ama not düşmezsem de olmayacak.
Nazenin kreşte bir arkadaşı var, seviyor mu anlamıyorum. Aynı civarda oturuyor oluşumuzdan sabahları arkadaşımızla annesini de alıyoruz okula giderken. Yol üstünde hilafsiz her hafta oyun izlemeye gittiğimiz tiyatro salonu var. Aslında kültür merkezi ama biz hep oyun izledik orda şimdiye kadar, ayrıca sevgili kardeş-arkadaş Çağlar'ın kumpanyasının da oyunlarını izledik (Uçan Adam, Benim Güzel Pabuçlarım). Yani, yavrum Naze oranın tiyatro olduğunu bal gibi biliyor. Her önünden geçerken Arkadaşı aaaaa tiyatro diyor, Naze'de hayır orası sinema diyorrrrr ve kavga başlıyor, tiyatro-sinema, tiyatro-sinema.... yol bitene kadar. Neyse arkadaşımızın annesi olayı idare etmeye debeleniyor, benim ağzım laf yapmadığından olsa gerek, biz aslında orada hep oyun izledik, biliyor diyemiyorum. Kadıncağız da bizim çocuğumuzu kültür-sanat etkinliklerinden uzak tuttuğumuzu sanıyor olsa gerek, anlatıyor. Öyle bir bağırış-çağırış anlatamam. Eğer dönüşte de birlikteysek yine aynı vaka. Eve geldiğimde sakiin sakin anlatıyorum:

-Canımın içi arkadaşın doğru söylüyor, orada hem tiyatro hem sinema var, neden SİNEMAAAAA diye avaz avaz bağırıyorsun acebaaa?????
-Sİnemaaaa
-Alla allaaa
-Evet tiyatro ama ben demem, S. ye dememmmmmmmm
-????????

Geçen sabah arkadaşımız da şöyle uyanmış:
-Orası tiyatroydu ama...

Of of bakalım nasıl kıracağız inadı???

Olayın en ateşli olduğu günün sabahı S. Nazenin tacını kırmış, bunun üzerine taç almışlar, teşekkür bile etmedi, bu sabah tacı taktık, kim almış bunu sana, çok güzelmişşş diyorum oralı olmuyor.

Tabii ki kendi kendime vardığım sonuçlar var, bakalım

0 yorum: