23 Mayıs 2011 Pazartesi

GÜNLERDEN BİR PAZARTESİ



Yazmadıkça yazmayasım geliyor herhalde, blogger kapan açıl yapınca aramıza kara kedi girmiş olabilir tabii ki... 5 günlük tatiliimin 5. gününü yiyorum resmen. Öyle siftikleneceğim bugün, halbuki annem Anadolu Kavağına gitti arkadaşlarıyla, az önce aradı, gel dedi, basınç yaptı ama yok gidemeyeceğim. Azıcık yorgunum, şeker mi şeker kuzenlerim ve onların bir tanesinin sevimli yavruları vardı tatilde. Sevgilim Konya'ya gitti, biz kız kıza çokkkkk gezince hem ben, hem Naze, hem ev zıvanadan çıktık. Yarın sabah itibariyle büyük temizlik yapılacak evde, ben ön çalışmaları bitirsem iyi olacak zaten bugün. 4 günlük gelin alışverişi ve gezmelerin 3. günü evde 3 çocukla kalmak gayet bilgilendiriciydi. Sanırım bir çocuk daha yapacağım, çünkü gördüm ki onlar kendi kendilerine eğlenebiliyorlar, birbirlerine dost olup geyiğin alasını çeviriyorlar aralarında veee en önemlisi de birbirlerini çok güzel idare edebiliyorlar. Bir ara Arda arabasından sıkılınca puzzle yapmak istediğini söyledi, evde aylardır sevgili tarafından yapılmayı bekleyen puzzle i çıkardım, 5 yqşındaki yavrum Arda'm 1 saat kadar 500 parçalık yapbozla oyalandı, arada gidip baktım gizli gizli; çıt çıt yerleştiriyor. Kızları O'ndan uzaklaştırmak gerektiğini daha önce idrak ettiğimden hadi bakalım siz salonda oynayın dedim, Naze EVCİLİK eşyalarını(evcilik oyanayan kızlara hep gülmüşümdür, gülersen ahanda böyle başına gelir efendim) alıp salona gitti. Giderken dedi ki:

-Anneaa, Arda kızar şimdi zırt zırt yanına gidersem, eksikleri nasıl alıcammm bennn?

Aynı esnada Nidacığımın ödev yapması gerekiyor, 9 yaşında olmak kolay değil tabiii:))) Ama Naze'de onunla evcilik oynamak istiyor... Nilda çözümü buldu:

-Ben senin kızın olayım, okula gitmişim, dersteymişim tamam mı?

AAA, tamam dedi Naze.

Ben hemen mutfağa gidip, akşam yemeğini hazırlamaya başladım:))) Asayiş berkemal:))

Neyse efendim, çocuklar iyi de, deprem canımı sıktı, bir kez daha gördüm ki, hiç ama hiç hazırlıklı değilim, balkonda otururken, karşımda kuzen bir sağ bir sol sallanınca aklım yerinden oynadı. İnsan ne çabuk unutuyor yapması gerekenleri ki ben 99 yılındaki Gölcük depremini çok ama çok şiddetli geçirdim. Evet her zamanki gibi soğukkanlıydım, ama bu benim öğrendiğim bir şey değil zaten, doğamda var... Ya öğrendiklerim?? onlar buhar olmuş... Hani benim deprem çantam??? Yok. Elbette çok uzakta olduğunu öğrenince gece olağan biçimde seyretti ancak bir kaç saniye kendimi bir o çocuğun bir bu çocuğun yanına atıp, acele acele sevgiliyi ararken bulunca kendime acaip kızdım. Yine de normal hattan aramamayı akıl ettim, face time i aradım. Sanki internet altyapısının yalan olduğunu bilsem aramayacağım. Baktım çocuklar yarı çıplak uyuyorlar, kapıp dışarı çıksak hepsi soğuktan donacak, hani benim kalın eşyalarım, düdüğüm, el fenerim??? Mobilyalar sabit mi? Hayır. Bir aile planı var mı? Hayır. Lanet olsun dedim kendime. Burası İSTANBUL ve sen her şeyi unutmuşsun...


Ha bu arada bir de anneler günü atlattık değil mi? Ananeye gittik biz, Mollafenari'de (Gebze nin bir köyü) şahane bir kahvaltı ettik annem ve sevgili arkadaşım G. ve annesiyle, şiddetle tavsiye ederim, İstanbuldan zırt diye gidilebilir, makul fiyata, ruh beden dinlendirilebilir.

0 yorum: