1 Şubat 2013 Cuma

BİR MUCİZE

işte oldu o mucize ve ben yazıyorum işte:)) Miniş neredeyse bir yaşına girecek ve şu blogta bir fotosu yok anasını satayım. Yani o mucize bu işte, koyalım bakalım:



İnstagram çıktı mertlik bozuldu da denilebilir aslında, çek yaz pek bir kolay geldi elime, vaktime. Ama işte yazmak lazım değil mi? Aylar boyunca da yazmayınca önceden bir tasarlamak lazım. Ben yaptım mı bunu, hayır. O zaman hem tasarlayıp hem yazalım.

Oğlumuz neredeyse 1 olacak. Tam gaz emekliyor, dur yapma deyince, bir bakıp kikirdiyor, bir kaç kez daha deniyor, ama derinlemesine değil, sonra dönüp k..nı gidiyor zorlamadan.

Aga, bugu, baba, dgı aşamasında bir konuşması var. Elbette şahane çığlık atabiliyor. Ablası gibi yani. Ne istediğini anlıyoruz,.

Nazara gelmesin:)) Ne verirsek yiyor, en çok balık seviyor; evin favorisi lüfer, geçen akşam bir de üstüne somon patlattı ki, iki gündür tok kendileri. Sabahları yunurtasını, peynirini, portakal suyunu, zeytinini, pekmezini eksik etmiyor. Güzellik uykusu öncesi yoğurdu var. A. ablası hepsini sırasıyla veriyor, ben bazen çuvallıyorum. Ya da ben varken daha çok memme emdiğinden olabilir kahvaltıyla olan ilişkisinde baş gösteren sorun. Neyse ki sadece haftasonu böyle oluyor.

Ev ahalisinin aksine pambık gibi bir çocuk. Saçlar neredeyse sarı, hala hastanede karışmış olabileceği varsayımını irdelesek te zaman zaman, dayısına benziyor işte.

Oyunlardan en çok boğuşmacayı seviyor, kazara yere uzandıysak, yavrucuk kaplanlar gibi üsütümüze atlıyor. En çok Naze'ye gülüyor. Neredeyse yerlere yatacak gülmekten ama BOran'ı güldüren Naze'nin sesi çok yüksek oluyor çoğunlukla, kulaklarımıza pamuk tıkıyoruz:)) Ne yapalım.

Altta 2 minik, üstte kazma gibi dört dişi var. Sessiz sedasız çıkardı dişlerini. Huzursuzlandığı bir iki gün var, herhalde o zaman patlamaya çalışıyorlardı. Onun dişleri mi kazma, biz mi kazmayız bilemedim bak şimdi. Ana-babaların en önemli takip konusu dişleri takip edemedik yani:))

Ya bu bebiş tatlı seviyor, ne bilecek değil mi yediğmizin tatlı olduğunu, anlıyor valla. İstiyor, elimizi çekiyor, bağırıyor, elbette çığlık atıyor. E veriyoruz azcıkın, mestttt. Özellikle balıktan sonra, helva yemek istiyor, ehl-i keyif. E biliyorum bebelere şeker vermemek lazım. E tamam kasmayın insanı. Veriyorum işte azıcık ama. Yemekten sonra mızırdanmaya devam ederse su istiyordur, genelde su içmesiyle önlüğünü çıkarması bir oluyor, ama yemeye devam ettiği zamanlar da var. Sevecek sofra işini zaar. MİLOR kılıklı. Anası gibi işte.

Hah, unutmayım; müzik kulağı var. Tempo, ritm tutabiliyor, elleri kafası ve bacakları ile, şap şap doğru yerde alkış tutuyor. Mırıl mırıl kafasını sallayarak şarkı söylüyor kendine. Tabii ki şarkı sözü bilmiyor:)) Abartmayalım, mır mır işte...Ya da müzik dinlemek istediğini belirtiyor  adamım; eller şap şap, kafa ritmik sallanıyorsa, youtube falan açın, ya da kendiniz söyleyin demek oluyor. Geçen gün taklidimi yaptı, çok bozuldum:))Fırına doğru gittiği bir gün -cık cık- demiştim, bir kaç gün sonra fırıma doğru gidip bana -cık cık- dedi zibidi.

Amann işte iki bebeli bir kadın daa ne anlatsın. K..... da darbuka çalıyorum ayaklarımla, dilim dışarda uyuya kalıyorum işte. Demeye gerek var mı? Yazabilmemin tek sebebi sömestre tatili oluşu, ve bizim bu tatilde evden ayrılmak istemeyişimiz. Yani vakit çok şu 9 gün daha:)) Sonra yine koşşşşş.

Kızımcığımla yarın teatral faaliyete gideceğiz. Başbaşa. en çok buna ihtiyacı var sanıyorum. Pazar günü de İstanbul Modern'e aile katılımlı, etkileşimli, müze gezintimiz var. Şu sıralar Devlet Opera ve Balesinin çocuk müzikaline götürmek istiyordum ama AKM yi ortadan kaldırdıkları için tüm sahneler karşıda kalmış, teessürlerimi bildiririm. Ayrıca Beyoğlunu da kendi dötlerine benzettikleri için de ayrıca tebrik ediyorum hökümetimizi. Şapşahane oluyor, sanatsız Beyoğlu olursa tamam, rahatlayacaklar. neyse, burdan daha fazla hönkürmeyeyim, çocukların alanından.

Vallah billah zor ama eğlenceli be iki bebe, yapabilen yapsın, o kadar, bye