19 Mayıs 2015 Salı

1 Bebek ve 1 Çocukla gezilir mi? konulu blog yazısıdır.

Soruya hemen cevap vereyim, ohoooo, öte bile geçilir. Yani biz de herkesler gibi gezmeyi, salına salına dolanmayı gayet seven insanlarız değil mi? Aslında benim bu yazıyı bir-bir buçuk yıl kadar önce, yani Eropayı parmağıma takıp, savurduktan hemen sonra yazmam gerekirdi ama, gezerken pek iyi de ah o ev yok mu, ev hayatı yiyip bitiriyor beni hemşire:)) Hem yaklaşan daha uzun metrajlı, challange ı bol yeni seyahatimiz için de biraz gaz almam lazım. Şimdi sıranın başına önce rahatttt, geniş bir anne koymak gerekiyor, ta en başa hem de. Zira geniş olmayınca her bir şeyin burnundan gelme ihtimali var. hem çocuklar açısından hem de plana sokulup, ammma velakin gezilmesi mümkün olamayan rotalar açısından. Evet, çocukların her türlü alışkanlığının tepetaklak olma ihtimali var, elin memleketinde yeterince sebze, meyve tıkınamama, Avusturya-Almanya-İsviçre üçgeninde çikolata ve bilumum haribo ya gark olma ihtimalleri var, bolca sandviç, pizza,hamburger yemeye karşı alınacak önlemleri alamamak ihtimali var. Ammaaaa memleketimizde görmediğimiz organik süt, yumurta, pek leziz olmasa da organik et var, maalesef çaresizlik anlarında yol üstü marketlerden alınan şarküteri ve muazzam çeşitli peynirlerle hazırlanan pufuduk ekmekli ara öğünler var. Akraba, dost, arkadaş evlerinde hazırlanan raklet sofraları var. Çok şişinmemek lazım a dostlar. Doğduğundan beri kabız olan oğlum bu beslenme üzerine cırıl cırıl .aka yaptı,bişi olmaz yani. Ha rahat ana dediysek, kızanları kışın göbeğinde sokakta gezdirirken aldık tabi önlemlerimizi; henüz öğlen uykularını bırakmamış olan oğlumuz için pusetine taktığımız içi müflon uyku tulumu olmasaydı ne ederdik bilmem. Ya da kızımızın üstünden çıkarmadığı kayak pantolonu, goratex botları olmayaydı, kesintisiz 10 km yürümek hiç mümkün olmazdı. Bir Alman atasözü der ki; soğuk hava yoktur, kötü kıyafet vardır. Almanlar biliyor bu işi dostum; kış seyahatına çıkıyorsan, gidip Alman orjinli kışlıklar yapacan kendine ve kızanlarına o kadar. Ben yukarıda görülen kayak pantolonunun içine sadece külotlu çorap giydirdim kıza, keza oğlan da puset tulumunun içinde külotlu çorapla durdu ve öğlen uykusunu bildiğin ecnebi çocukları gibi soğukta, bir çok zamanda karın altında uyudu. Çok söylenmeyin, valla kulaklarım uğuldadı; evet -5,10 Allah ne verdiyse celsius olarak o gün, durum budur, ha ben bir ecnebi anası olabilirmişim rahatlıkla onu da anlamış olduk. Oğlan yürümek istediğinde ona da hop kayak pantolonu giydirdik ayağında Eco botları vardı, gram ıslanmadılar, üşümediler, terlemediler. Peki ben ne giydim, ya da kocam, kendimizi yerlere pek atmadığımızdan olsa gerek, bizim işimizi sağlam botlar ve montlar gayet gördü işte. Gelelim yol alma biçimine; İstanbuldan uçak, Viyana dan geri kalanı araba. Tabii ki yavruları oto koltuklarına sabitledik. arabayı internetten kiraladık, süper oldu. Kızın oto koltuğu hafifti onu yanımıza aldık, oğlanın ki heyula olunca almadık, kiralama şirketi çok abartılı olmayan bir meblağ karşılığında onu da arabaya ekledi. aslında onu da yanımıza alabilirmişiz, THY koltuklara gayet titiz davranıyor, paketliyor maketliyor, kırılacak eşya bölmesinden alıyor falan. Bir de puset vardı tabi, Viyana havaalanında arabayı kiralayan arkadaş ooo dedi siz istememişsiniz ama size station wagon bir araç vereyim dedi görünce bizi:)) Ne diyim, aferin ona.Şimdi bu çocuk milleti herkesin bildiği üzere uzun yollarda çok mızıldanır. İşte o konuyu krize çevirmemek için ben çokkkkk esnek davrandım. Ipad e tonlarca çizgi film indirdim, ayyy. Nursery rhymes şarkılar oğlan için çok iyi geldi özellikle, kızım da yanına bir defter aldı, saat saat not etti gördüklerini vs. oyuncaklar, boyalar, kitaplar derken yol anası hazırdı challenge a. Hem sonra her istediklerinde, yolun uzaması pahasına durduk, öğün saatlerini pikniğe çevirdik. karlarda yuvarlanmalarına izin verdik, ki bunu daha çok biz mi istedik acaba?:))Hop kar pantolonlarını çıkardık, genişşş bagajımızda kurumaya bıraktık, yola iç donla devam ettiler vs. Gün gun yazamayacağım ama Viyana, Graz, Salzburg, Ulm, Munich, Zürich, Basel şehir rotalarımızdı. En çok Graz'ı sevdim aslında ben. Balkan şehri gibiydi, memleketime benziyordu. Belki ondan. Her biri çok fena anı yaptı aslında bünyemde, sonra Halstatt gölü bildiğin rüya gibiydi, bir sabah uyandığım Eberhardzell köyünde karşıdan gelen herkesi Heidi sanma problemi yaşadım:)) En çok sevindiğim an ise kızımın ne kadar büyümüş olduğunu anladığım Salzburg'ta oldu. Benimle, Mozart'ın doğduğu evi gezerken birden anladım, bir andı o. Şahane bir an.Şimdi Mozart bestesi çalarken hatırlıyor, biliyorum. Aslında bu post daha çok su kaldırır. Vaktim oldukça döner, döner yazarım. Bu böyle bir giriş olsun a dostlar. OK?